kafamdaki cehennem
Bazen durgunlaşıyorum. Mutsuz olduğum için değil, mutlu olup olmadığımı bilmediğim için. Olmak istediğim yere geldiğimde, basitçe hiç olmak istiyorum. İşkencelerime bağımlıyım. Ağlayarak yazdığım notları kimin okuyacağından çok neden o notları yazarken ağladığımı düşünüyorum. Ne istediğimi öğrenirsem belki ondan uzaklaşabilirim diye umuyorum. Ama her zaman istediklerim benden uzaklaşıyor.
Oysa istenen hep aynı. İstediğin tarafından istenmek. En azından ortada hiç bir zorunluluk olmaksızın birilerinin sana karşı bişeyler hissedebildiğini görmek. Belki de cevap aşktır. Bütün yazılarımda aşkın yalan olduğunu söylüyorum çünkü avutulmamın tek yolu bu. Yine kendimi inandıramıyorum.
Yok olduğumda yalnızlığımla başbaşa kalacağım ve varlığımı çok özlemeyeceğim. İşte bu noktada diğerleriyle birleşeceğim ve onlarla bu duyguyu paylaşacağım.
Öfke, duyguların dışa vurumunun en kolay yoludur. Boş bir odada saatlerce bağırmak bazen onlarca günlük terapiden daha çok işe yarar. Ben öfkemi de kullanamıyorum. Bunun için fazla ciddiyetsiz görünüyorum. Hikmet sen yapamıyosun yorumlarına denk gelmemek için denemiyorum. Bunu da çok iyi yapan birileri çıkar herhalde.
Özel olmadığımın da farkındayım, biz insanlardan çok var. Tek bir kişi için özel olmak asıl özellik olmalı. Ben, duvarıma yakışmaz diye hiç resim asmadım. Mutsuz görünemedim, mutlu da olamadım. Öldüğümde arkamdan birileri yazılarımı bulur diye ümit ettim ama kimseye yazdığımı söylemedim. Beni yanlış anlayan herkes gibi onun da yanlış anlayacağını düşündüm. Belki de ben yanlış anlatıyorumdur, belki de ben kendimi yanlış anlıyorumdur.
Sevgi hissetmek istiyorum, kaynağı ayna olmadan. Annemler vefat edene kadar yaşarsam, o noktadan sonra yapayalnız olacağım gerçeğinden uzaklaşmak istiyorum. Bunun gerçek olmamasını istiyorum. Mutlu olmak istemiyorum aslında, sadece mutsuzluğumu anlamak istiyorum. Yine de çok kolay mutlu olabiliyorum. Kafamdaki cehennemi yaşadıktan sonra sadece koluma girmesi beni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyor. Böylesine güçlü bir kabiliyete benim üzerimde ben bile sahip değilken o sahip. Tanrılar bazen tanrılar da yaratabiliyor.
Düşündüklerimin tamamen dürüst olmasına rağmen bunlara kendim dışında kimseyi inandıramıyorum. Basit yalanlar karmaşık gerçeklerden daha kolaymış sahiden de.
Belki mutluluk denen şey de bir ilüzyon değildir, sadece kendimi kandırıyorumdur. Sahip olamadıklarımızın hayalleri yoksunluklarımızın gerçeklerinden daha tatlı olduğu için hayaller kuruyoruz ve ben yoksunluklarımın gerçek olduğunu kabullenmek istemiyorum. Bu yüzden gerçeklerin hayalini kuruyorum.
Evrende ufacık bi toz tanesi bile değilken ne kadar önemli olabilir ki benim içsel çatışmalarım? Kim takar bi kere bunları? Ben. Evrendeki her toz parçası sadece toz parçalarıyla ilgilensin, geri kalanı bi şekil kendini döndürür zaten.
Bazı şeylerin sadece var olduğu için çok güzel olduğunu düşünüyorum. Benim olduğu için veya benimle olduğu için değil, sadece o olduğu şey olduğu için güzel ve ben bunun tamamen çevresinde kalıyorum. Uçurumdan denizi izleyen sarhoşlar gibi, tehlikeli adımlar atıyorum. Belki hayran kaldığım manzaranın bir parçası olabilirim diye çırpınıyorum. Önce umutlarım tükeniyor, sonra nefesim. En sonundaysa tekrar yalnız kalıyorum. Manzaradan habersiz ve yapayalnız. Yarım kalmış ve sersem bi şekilde uyanıyorum uzun bir rüyadan. Her gün aklımda tekrarlanıyor o rüya ama farkına varamıyorum. Kendimi sorguluyorum ama cevaplarıma güvenemiyorum. En çok da kendime yalan söylüyorum. İnandıramıyorım da, hiç birisine inanmıyorum. Gerçekten inanamıyorum.
kurgudur.
18 Nisan 01:30
Yorumlar
Yorum Gönder