Kayıtlar

Hayaller

    Gördüğüm rüyalardan çıkardığım anlamlar kadar alakasızdı yaşadıklarımla beklentilerim. Hayal kırıklığında doktora yapmış olsaydım belki bunun koçluğundan para kazanırdım. Ne de olsa bu günlerde insanlar sadece birilerine bir şeyler yapmalarını söyleyerek kazanç elde ediyor. Hiçbir şeyi kazanamamış olma özelliğimle birlikte, ‘’Nasıl Kaybeden Olunmaz’’ isimli bir kitap yazabilirim. Kaybettiğim her şeyi yazıp onların da kaybetmelerini önleyebilirim. Ya da hepsine kaybetmeyi öğretecek bir kitap yazarım, adını da ‘’Nasıl Kazanan Olunur’’ koyarım. Ne de olsa herkes kaybederse kimse kaybetmez. Dünyada herkes kazansa keşke. Özgürlüklerimiz, yoksunlukların yokluklarından oluşsa.   Her sabah kedilere günaydın diyen kadınlar kadar mutlu olsa tüm insanlar, sanki dünyada başka kimse yokmuş gibi sevseler insanı. Ölüm de istendiğinde gelse, Azrail eve paket yapsa. Hastalıklar olmasa, film izler gibi bir saatte geçse çabucak. Uyuşturucular olmadan da uyuşabilse insanlar, alkol olma...

kafamdaki cehennem

Bazen durgunlaşıyorum. Mutsuz olduğum için değil, mutlu olup olmadığımı bilmediğim için. Olmak istediğim yere geldiğimde, basitçe hiç olmak istiyorum. İşkencelerime bağımlıyım. Ağlayarak yazdığım notları kimin okuyacağından çok neden o notları yazarken ağladığımı düşünüyorum. Ne istediğimi öğrenirsem belki ondan uzaklaşabilirim diye umuyorum. Ama her zaman istediklerim benden uzaklaşıyor. Oysa istenen hep aynı. İstediğin tarafından istenmek. En azından ortada hiç bir zorunluluk olmaksızın birilerinin sana karşı bişeyler hissedebildiğini görmek. Belki de cevap aşktır. Bütün yazılarımda aşkın yalan olduğunu söylüyorum çünkü avutulmamın tek yolu bu. Yine kendimi inandıramıyorum. Yok olduğumda yalnızlığımla başbaşa kalacağım ve varlığımı çok özlemeyeceğim. İşte bu noktada diğerleriyle birleşeceğim ve onlarla bu duyguyu paylaşacağım.  Öfke, duyguların dışa vurumunun en kolay yoludur. Boş bir odada saatlerce bağırmak bazen onlarca günlük terapiden daha çok işe yarar. Ben öfkemi de kullan...

Yapay İhtiyaçlar

 Aslına bakarsanız hayatta kalmak için hiç bir önemi olmayan şeylere tamamen maruzattan ötürü ihtiyaç duyuyoruz. Televizyonlarda bize yabancı hayatlar gösteriliyor ve sahip olduklarımıza yabancılaşıyoruz. Reklamlarda gördüklerimizi isteyip hayatlarımız hakkındakki memnuniyetimizi kirletiyoruz.   Filmlerdeki birliktelikleri istiyoruz, yalnızlığımıza ihanet edip. Bu hep böyledir, hayallere hitap edenler sonsuza kadar kalır. Çünkü hayaller sonsuzdur. Örneğin aşk kitapları okurun kafasında romantik bir hayal oluşturur ve okur bu yapay hayalini gerçeğe döndürmek için duygularını yorar. Hayallerin gerçekle kesişmediği hakkındaki yazımın üzerine şunu eklemek isterim; yapay hayaller gerçeklerle bakışmazlar bile. İşte bu yüzden aşk gerçek değildir ve yapay bir duygu durum bulantısıdır.  Bu duygu buhranının ortasında kalan savunmasız beyinler çareyi hayallerinde yaşamakta bulurlar. Çünkü gerçekler, yaşamak için fazla gerçek ve hayal kırıklıklarıyla doludur onlar için. Buna ces...

Aklın Zararları

  Hayatta kolay olan hiç bir şey olmadığı kanaatindeyim. Bizlere göre zor olan tek şey bizim yaşadıklarımızdır ve yaşamadıklarımız daha tercih edilesidir her zaman. İnsan perspektifinin genel sığlığından ve empati yeteneklerimizin söylenme yeteneğimiz kadar gelişmiş olmamasından dolayı olabilir.  Her ne yaşarsak yaşayalım çok zorlanıyoruz ve başka çareler istiyoruz. Başka çarelerle beraber başka zorlukların geldiğinin farkına vardığı zaman insan adeta bir acı gurmesine dönüşüyor. Acıdan kaçış olmadığı ve başka çarelerin aslında “başka” olmadığını farkeden güçsüzlerin bu duruma verdiği tepki biraz daha farklı oluyor haliyle. Günümüzde insan üzerindeki doğal seçilim örneklerinden en sevdiğim olabilir bu. İnsanların diğer canlılara göre daha gelişmiş olmasından ötürü doğalarındaki seçilimlerinden kurtulmuş olduklarını sanmaları çok komik ve acı bir ilüzyon doğrusu.Fiziksel olarak kendilerini koruma altına almış olsalar dahi kendi kurdukları hayatlarda bile bir şeylerden dolayı te...

Ontolojik Pornografi

Düşünmek uyuşturucu gibi; aşırıya kaçınca öldürüyor. Neyse ki korkacak bir şey yok çünkü düşünmesen de ölüyorsun. Sonunu bildiğin filmler misali; senaryonun tadını çıkarman gerekiyor. Düşünmek, senin için bir sonraki sahneyi tahmin etmek veya bir önceki sahneyi analiz etmekten ibaret olabilir ama filmin sonu değişmiyor. Nazım Hikmet'in dediği gibi, düşünmek hayatı değiştirmiyor. Öyle ya da böyle, yaşlı ya da genç, mutlu ya da mutsuz, yarım ya da tamamlanmış, er ya da geç öleceksin. Ve yoldayken ne olursa olsun yolun sonunda yalnız olacaksın. Sefil hissediyor olabilir, bu boka son vermek için can atıyor veya ölmekten ölesiye korkuyor olabilirsin. Yine de öleceksin ve bu konuda yapabileceğin hiç bir şey yok. Sadece tadını çıkarman gerek. Yaşamın bir anlamı olup olmadığını düşünüyor olabilirsin. Ancak çareyi yanlış yerlerde arıyorsun; çünkü senin ihtiyaç duyduğun şey anlam değil, yaşam. Bir şeyin anlamı, anlatanın anladığı kadardır. Eğer tanrı varsa, yaşamın anlamını hiç bir zaman tam...

belki

Sanki kıyıdan uzaklaşmışım gibi hissediyorum. Denizin ortasında, beni kimse görmezken, sahilde yaşanan hayata seyirci olarak dahil oluyormuşum gibi... Oradaki sahilde kendimi de görüyorum, ben olmadan yaşıyor. Sahilde yaşanan hiç bir şey beni etkilemiyor, oradan çok uzaktayım. Kendimi özgür hissediyorum çünkü her şeyin farkındayım ancak hiç bir şeyin etkisinde değilim. ''Özgürlüğümü'' kısıtlayan tek şey; beni sahilden iyice uzaklaştıran, karşı koyamadığım o güçlü akıntı. O sahilden uzaklaştıkça hislerim uyuşuyor, hiç bir şey hissedemiyorum. Bu durgun denizin sakinliği var üzerimde. Kim bilir, belki bu sahil gerçek değildir ve akıntı beni gerçek bir sahile götürüyordur... Belki de beni ipliklerden oluşan korkunç bir canavarın midesine bırakacak. Sonumu çok merak ediyorum. Belki hepsi düşündüğüm içindir, düşünmezsem hepsi geçer. Bir sabah o sahilde uyanırım ve seyirciliği bırakıp oyunculuğa başlarım. Bu oyunu gereksiz değil, anlamsız değil, eğlenceli bulurum.  Belki o zam...

manzaralar

 İnsanların evi birbirine bakıyor. Dertlendiklerinde çayır çimen gezip, dağın başına çıkıp iki bira devirmek için manzara arıyorlar. Mutlulukları zaten imkansız, bari mutsuzluklarını destekleyelim ki teşvik etmiş olalım saygıdeğer Türk milletini. Ben, Hikmet Özben; Türkiye Cumhuriyeti'nde iktidar sahibi olursam yapacağım ilk atılım ''Manzaralar'' olacaktır. Halka duyurmadan, haber vermeden, gizli bir bütçe ayarlayıp yüksek yerleri ulaşılması kolay hale getirip alçak yerleri düzenleyeceğim. İnsanlar beton duvara bakarak düşünmesin diye yapacağım bu yenilikten özellikle hiç kimseye haber vermeyecek olup, tesadüfi olan şeyler en güzelidir ilkesiyle ve gizli sadaka verirmişçesine yapacağım bu hareketin bütün mutsuzların işine yaramasını ve kimseyi mutlu etmemesini temenni ediyorum. Olur da geçinemeyen emekli bir teyze bu manzaralardan birini görüp, mutlu olup, ''Devletimiz çalışıyor...'' gibi komik ve işe yaramaz bir söz edecek olursa o manzara noktası d...